Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah’ın vereceği ceza ağırdır.” (Bakara 2/196)
Âişe (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ademoğlu kurban kesme gününde Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli bir amel işlememiştir. O kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla gelecektir. Kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında hemen kabul olunur. Bu sebeple kestiğiniz kurbanlardan dolayı sıkıntı değil gönlünüz hoş olsun.” (İbn Mâce, Edahî: 3)
“Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), ‘And olsun seni öldüreceğim.’ dedi. Diğeri de ‘Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder.’ dedi…” (Mâide 5/27)
Enes b. Mâlik (r.a.)’ten rivayet edildiğine göre: “Resulullah (s.a.v.) boynuzlu, alaca renkli iki koçu kendi eliyle keserek kurban etti. Besmele çekti, tekbir aldı ve keserken ayağını koçların sağ yanı üzerine koydu.” (Buhârî, Edâhî: 7; Müslim, Edahî: 3)
“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’ âm 6/162)
Berâ b. Âzib (r.a.)’dan merfu olarak rivayet edilen hadisinde Resulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Topal hayvan, tek gözlü hayvan, hastalığı belli olan hayvan, zayıf ve cılız hayvan kurban edilmez.” (Ebû Dâvûd, Dahaya: 5; İbn Mâce, Edahî: 8)
“Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah’ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlahınız, bir tek İlah’tır. Öyle ise, O’na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlaslı ve mütevazı insanları müjdele!” (Hac 22/34)
“Resulullah (s.a.v.), Ramazan Bayramı namazına bir şeyler yemeden çıkmazdı. Kurban Bayramı’nda ise, namazdan dönünceye kadar bir şey yemezdi.”(Büreyde, Kütüb’ü-Sitte: Hadis no: 3048)
“Biz, büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu hâlde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah’ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında) onlardan hem kendiniz yiyin hem de ihtiyacını gizleyen/gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik.” (Hac 22/36)
“Kendilerine ait birtakım yararlara tanık olsunlar. Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun”. (Hac 22/28)
“Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.” (Kevser 108/2)
“Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.” (Sâffât 37/107)
Resululah (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah indinde günlerin en büyüğü Kurban Bayramı günüdür. Bunu, fazilette nefr günü (teşrik günlerinin ikinci günü) takip eder.” (Abdullah İbnu Kurt, Kütüb’ü-Sitte: Hadis no: 4561)
Müslümanın kalbi, insanlara ve diğer canlılara karşı sevgi ve şevkat duyguları ile doludur. Kimseyi incitmez. İhtiyaç sahiplerine yardımda bulunur. Böyle olan kimseye Allah (c.c) da merhamet eder.
Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor:
“Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsinler. ” (Ebu Davud,Edeb,66 / Tirmizi, Birr, 16)
“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Buhari, Edeb, 18)
Müslüman sadece insanlara değil, diğer canlılara da merhametle davranır, hayvanlara şevkatle muamele eder. Allah (c.c) yarattığı canlılara acıyanları bağışlar, günahlarını affeder.
Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor:
“Bir adam yolda yürürken çok susadı, nihayet bir kuyu buldu, oraya inerek su içip çıktı. O sırada bir köpek dilini çıkarıp soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalıyordu. Bunun üzerine o adam, “Bu köpek de benim gibi susamıştır.” dedi ve kuyuya inerek mestine su doldurdu, onu ağzı ile tutarak kuyudan çıktı ve köpeğe su içirdi. Onun bu davranışından Allah razı oldu ve onu affetti. Ashab:
– Ya Rasûlallah, hayvanlarda da bizim için sevap var mıdır, dediler.
– Her canlıda bizim için sevap vardır.” buyurdu. (Buhari, Edeb, 27 /Müslim, Selam, 153)
Dinimiz sadece insanların değil, hayvanların hakkına da riayet edilmesini, onlara şevkat ve merhamet gösterilmesini emreder. Hayvanlar, insanların faydalanması için yaratılmıştır. Her hayvandan yaratılışının gayesine uygun olarak yararlanmalı, onları bunun dışındaki işlerde kullanmamalıdır. Ehil hayvanların vaktinde yedirilip içirilmesine dikkat etmeli, onları aç, susuz bırakmamalıdır.
Peygamberimiz (s.a.v), açlıktan karnı sırtına yapışmış bir deveye rastladı ve, “Şu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkunuz, onlara besili olarak binin ve etlerini de besili olarak yiyin.” buyurdu. ( Ebu Davud, Cihad, 47)
Hayvanları güçleri yetmeyen işlere koşarak yormak, dövmek, yüzlerine vurmak, işkence etmek ve aç, susuz bırakmak merhamet ölçüleri ile bağdaşmaz. Böyle bir davranış, derdini anlatamayan canlılara zulümdür. Allah’tan başka koruyucusu olmayan bu canlılara karşı merhametsiz ve acımasız davranmanın ise cezası çok ağırdır.
Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma’dan (r.a) rivayet edilmiştir. Diyor ki:
Peygamber Efendimiz (s.a.v) güneş tutulduğu bir gün kusuf namazı kıldıktan sonra şöyle buyurdu:
“Bana namazda cehennem gösterildi. Cehennem ateşi bana o kadar yaklaşmıştı ki ben: Allah’ım! Ben de cehennemliklerle (ateşe atılanlarla) beraber miyim, diye telaşlandım. Orada bir kadın gördüm. Bu kadının yüzünü bir kedi tırmalıyordu.
– Bu kadının günahı nedir, diye azap meleklerine sorduğumda,
– Bu kadın dünyada bir kediyi aç olarak ölünceye kadar hapsetti, diye cevap verdiler.” (Buhari, Mûsakât, 9)
Hayvanların yuvalarının bozulması, yavruların yuvalarından alınarak analarının rahatsız edilmesi de uygun değildir.
İbn-i Abbas (r.a) anlatıyor:
Bir yolculukta Peygamberimizle (s.a.v) beraberdik.. Konakladığımız yerde iki kuş yavrusu görmüş ve onları almıştık. Derken yavruların anası geldi ve etrafımızda dolaşmaya başladı. Peygamberimiz (s.a.v) durumu görünce:
“Yavrularını alarak bu kuşu kim üzdü? Yavrularını ona veriniz.” buyurdu. (Ebu Davud, Cihad, 112)
Hayvanların pek çoğu bizim yararlanmamız için yaratılmıştır. Ancak yararlanmak maksadıyla olmadıkça hayvanları öldürmek doğru değildir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Kim gereksiz yere bir serçe kuşunu öldürürse, o hayvancağız kıyamet gününde:
– Ya Rabbi, falanca beni faydalanmak için değil de keyfi için öldürdü, diye Allah’a şikayet edecektir.” (Nesâi, Dahâyâ, 8)
Müslüman, hayvanlara eziyet etmekten ve işkence yapmaktan mutlaka sakınmalıdır. Bazı yörelerde hayvanları dövüştürmek gibi çok kötü bir gelenek vardır. Hayvanları birbiriyle dövüştürüp onları seyretmek hayvanlara eziyet etmenin başka bir şeklidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayvanları birbirleri ile dövüştürmeyi yasaklamış (Ebu Davud, Cihad, 56 / Tirmizi, Cihad, 28), hayvanlara işkence ve eziyet edenleri lanetlemiştir (Nesâi, Dahâyâ, 8)
Abdullah b. Ömer (r.a), bir kere tavuğu nişan almak için hedef olarak diken ve ona ok atan birkaç gencin yanından geçiyordu. Bu gençler Abdullah’ı görünce dağılmışlardı. Bunun üzerine Abdullah:
“Bu tavuğu hedef olarak kim dikti? İyi bilin ki Peygamberimiz (s.a.v), tavuk veya herhangi bir hayvanı hedef yaparak öldüren kimseye lanet etti.” demiştir. (Buhari, Zebâih, 25)
Tavuk gibi hayvanları kanatlarından, bazı hayvanları da bacaklarından tutarak taşımak suretiyle onlara eziyet etmekten sakınmalıdır.
Hayvanlara karşı da çok merhametli olan Peygamberimiz (s.a.v), su kabını eğerek kedilere su içirirdi. (Tirmizi, Taharet, 69 / Nesai, Miyah, 8)
Peygamberimizin (s.a.v) yolunu takip eden atalarımız hayvanların hukukunu öyle gözetmişlerdir ki, onların yiyip içmeleri, barınmaları hatta istirahat etmeleri için de mallarının bir bölümünü vakfetmişlerdir. Bu konuda pekçok misalden birisi de, yaptığı muhteşem eserlerle tarihimizi altın sayfalarla süsleyen büyük mimar Koca Sinan’ın Kayseri’ye bağlı Ağırnas kasabasında Allah rızası için inşa edip vakfettiği çeşmenin yakınında, boyu 260, eni 160 arşın genişliğindeki arazisini, çeşmeye su içmek maksadıyla gelen hayvanların dinlenmesi için vakfetmiş olmasıdır. (Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ Ve Eserleri, ed. Sadi Bayram, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara 1988)
Müslüman, canlılara karşı merhametle davranırsa Allah (c.c) da ona merhametle muamele eder. Peygamberimizin (s.a.v) şu sözlerine kulak verelim. Buyuruyor ki:
“Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsinler.” (Ebu Davud, Edeb, 66 / Tirmizi, Birr, 16)
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı İslam İlmihali / Lütfi Şentürk, Seyfettin Yazıcı